Sakız’da lezzet dolu bir hafta sonu
Küçük bir hafta sonu kaçamağı yapmaya karar verince, ne zamandır gitmek istediği Sakız Adası için tam zamanıdır diye düşündüm ve 2 günlük tatil programını hemen uygulamaya koydum.
Deniz ürünleri, likörü, Uzo’su, tatlıları, reçeli, sabunu, yağı, mumu, vücut kremi şeklinde giden binlerce sakız (mastika) ürünü dışında, adanın Feta peyniri de çok meşhur
Bir cumartesi günü birkaç yakın arkadaşla birlikte Çeşme Limanı’nda sabah erken saatlerde buluştuk. Nefis bir kahvaltının ardından 09.30’da bizi Sakız’a götürecek olan teknenin güvertesinde ılık meltem rüzgarlarına kendimizi emanet ettik. Çeşme- Sakız arası 7.5 deniz mili, yani 15 kilometre. 45 dakika süren keyifli yolculuğun ardından açık havalarda çıplak gözle rahatlıkla gördüğümüz yakınlıktaki Sakız Adası’na adımımızı attık. Bu arada hemen söyleyeyim, Sakız’a aynı anda 3-5 tekne birden kalkıyor. Gidenlerin büyük çoğunluğu Türk… Hemen küçük bir de tüyo vereyim; geminiz Sakız’a yaklaşırken siz de kapıya yanaşın yoksa uzun süre pasaport sırasında zaman kaybedebilirsiniz…
EGE KASABASI
Chios, yani Sakız Adası; küçük sevimli klasik bir Ege kasabası… Limanın önünde uzanan Neoron Caddesi’nde küçük bir gezinti yaparak, daha önceden ayarladığımız kiralık aracımızı teslim alıp önce caddenin sonuna doğru daha önceden adını duyduğumuz bir pizzacıya gidiyoruz ve Yunanlıların neden ekonomik sıkıntıya düştüklerini orada anlıyoruz. 8 kişi geldiğimiz restoranda kebap yiyebileceğimiz, çünkü pizza servisinin saat 13.00’te başlayacağı söyleniyor. Bizimki de inat işte kebabı reddediyor kent merkezine 5- 6 kilometre uzaklıktaki Vrontados’a doğru yola çıkıyoruz. Vrontados, şehir merkezi ile birleşmiş adeta. Vrontados’a kadar yerleşim kesintisiz devam ediyor. Bu güzel kıyı kasabasında bizi Sakız’ın da sembolü haline gelen yel değirmenleri karşılıyor. Sakız adasının neyi güzel biliyor musunuz? Eski alışkanlıklarından yerleşimlerinden vazgeçmemişler. Cumbalı evler, birbirinden değişik motiflerin işlendiği binalar, dar sokaklar, küçük köprüler ve yel değirmenleri… Hepsi tarihin derinliklerinden geliyor, hiç bozulmadan.
FETA PEYNİRLİ SALATA
Otelimize yerleşiyoruz acele ile. Gezmeyi planladığımız birçok köy var. Spor ayakkabılarımızı giyip, yine koyuluyoruz yola. Ancak kafaya koyduk bir kere o pizza yenecek! Yeniden restorandayız. Önce üzerinde bir kalıp Feta peyniri bulunan Greek salataları geliyor. Yanında fırından yeni çıkmış sıcacık ekmekle çok güzel gidiyor doğru. Greek salatayı bilmeyen yoktur ama kısaca anlatmak gerekirse iri iri doğranmış, domates, biber, kırmızı soğan, salatalıktan oluşuyor. Dediğim gibi üzerinde adaya has, cep telefonu büyüklüğünde Feta peyniri konmuş; zeytinyağı, kapari ve limonla tatlandırılmış hoş bir salata… Ardın kare pizzalar; tekrar geldiğimize değmiş doğrusu…
NEO MONİ MANASTIRI
Vücudun akaryakıtını da aldıktan sonra düşüyoruz yollara… Adını bilmediğim bir bölgede mandalin ağaçları ile süslü bahçeler arasında bir tur attık sonra ilk durağımız Neo Moni Manastırı. Son derece bozuk yollardan ve dik yokuşlardan ulaşmaya çalıştığımız manastıra giderken yanmış ormanlar arasından geçiyoruz ve yüreğimiz burkuluyor. Zorlu yolculuğun ardından ulaştığımız Nea Moni’de bizi kötü bir sürpriz bekliyor: Manastır kapalı ve nedenini sorabileceğimiz tek bir görevli yok dağın başında. Ama ben yine de topladığım bilgilere dayanarak Nea Moni Manastırı’ndan biraz bahsedeyim; manastır adanın orta kısmında yer alan Provatas tepesinin yamaçlarında bulunuyor. Günümüze kadar Meryem Ana’nın mucizeler yaratan ikonası halen iç kilise kısmında yer alıyor. UNESCO’nun dünya kültür hazineleri arasında yer alan Nea Moni geçmişte büyük felaketler yaşamasına rağmen günümüze kadar kısmen de olsa ayakta kalmayı başarmış. Bir de bu manastır içinde bulunan ve çeşitli polemiklere yol açan yüzlerce kafatası ile ünlü!
Ardından ikinci durağımız Anavatos’tayız. Anavatos’ta evler kayalıklara adeta çakılmış. Anavatos, merkezden 16 kilometre uzaklıkta. Anavatos bugün ıssızlaşmış olsa da Kuzey Sakız Adası’ndaki köylerin çoğunluğu gibi, kayda değer sayıda ev hala ayakta. Zeytin baskısının olduğu harika “üç katlı” binaların, okulun, Taxiarchi ve Bakire Meryem kilisesinin bulunduğu yer. Anavatos’a, Sakız Adası merkezinden Anavatos’a bağlanan yollarla 45 dakikada varılabilir. Burada ayrıca ormanın içinde “Provatas” dağından itibaren başlayan ve Anavatos’a ulaşan bir tırmanma yolu bulunduğunu öğreniyoruz. Köyde küçük bir gezinti ve kahve molası yeterli oluyor.
Sırada Kale Köy Mesta var. Mesta, Bizans döneminden kalma mükemmel bir şekilde korunmuş bir kale- köy. Kale- köy, bizleri çok az değişmişliği ile yüzyıllar öncesine götürdü. Evler birbirine çok sıkı dizilmiş böylece yakın ve sıkı bir formda yer alıyor. Sokaklar örgü taşlı ve dar. Küçük, ağaçsız ve denizden uzakta bir vadide uzanmakta. Gri evler köyün içinde sadece iç duvarlara bakan kapı ve pencerelere sahip. Dış duvarlar köşelerinde, iki üç noktada, küçük kuleler bulunan bitişik siperler içermekte. Bence Sakız’da mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Kiralık aracımızla girdiğimiz Mesta’da otomobilin iki yanını duvarlarla mesafesi birkaç santim; yolların genişliğini siz hesaplayın…
SAYISIZ KİLİSE
Mesta’dan ayrılıp Pyrgi’ye doğru gaza basıyoruz… Yolda yine hoş bir köyde yine tarihi bir mekan olduğunu düşündüğüm ağaçlarla çevrili bir yapıda çay molası veriyor… Laf aramızda çaylar içilecek gibi değil ve üstelik poşet olduğunu düşündüğüm çayın gelmesi 15 dakikayı buluyor; Hizmet kalitesi o kadar yüksek yani. Ve Pyrgi’deyiz… Hemen size köyden bahsedeyim: Sakız Adası merkezinin 25 kilometre güneyinde, inşa edildiği gibi duran bölgelerden biri. Dar sokaklar, sayısız kiliseler ve aralarından 13. yüzyıldan kalma Bizans kilisesi St. Apostles, siyah beyaz geometrik şekillerin kombinasyonu ile eşsiz dış duvar dekorlu evleri bizleri büyülüyor. Beyaz ve siyah geometrik şekillerin sıva üzerine işlendiği bir el oymacılığı tekniği ile yapılan süslemeler dikkatimizi çekiyor.
Sakız’da artık akşam oluyor… Kent merkezindeki gezimizi ikinci güne bıraktığımız için akşam yemeği öncesi otelimize dönüyor. Otelin hemen önündeki plaj taşlık olmasına rağmen tertemiz denizin kollarına bırakıyoruz kendimizi. Günün yorgunluğu Ege’nin ılık sularına boşaltırken, karşıda Çeşme’nin ışıkları da yavaştan parlamaya başlıyor…
SAYFİYE YERİ
İkinci gün planlarımız arasında önce Kambos ve Karfas var… Otelden Sakız merkeze doğru ilerlerken yolda meşhur yeldeğirmenleri önünde kısa bir mola veriyoruz ve bu ziyareti fotoğraf makineleri ile ölümsüzleştiriyoruz. Ardından merkezden 10 kilometre güneyde yer alan Kambos’dayız. Bölge; Cenevizlilerin hakim olduğu yıllardan kalma… Geniş narenciye bahçeleri içinde nefis villalar ve malikaneler var. Bazıları butik otellere dönüştürülmüş. Ardından plajları ile dikkat çeken Karfas’tayız… Yazın ortasında olduğumuz halde diğer plajlar bomboş… Anladığım kadarıyla Sakız Adası turistik bir ada değilde de daha çok yazlıkçıların tercih ettiği bir yer… Kısa bir kahve molasından sonra amacımız geminin kalkış saatine kadar Sakız merkezinde gezmek ve alışveriş yapmak…
Merkeze geldiğimizde bizi hiç de hoş olmayan bir sürpriz bekliyor… Pazar günü olduğu için heryer kapalı. Öyleki kiraladımız otomobile benzin almak için bile ordan oraya açık bir benzin istayonu aramak zorunda kalıyoruz. Alışverişe çok zaman ayırmaya gerek kalmayınca merkezdeki tarihi mekanları geziyoruz. Sakız Kalesi’nde onarım çalışmaları var ama yine de çevresi bile görülmeli bence… Bir iki Osmanlı eseri ve mezarlar hala ayakta. Ardından sahile yakın bir bölgede birkaç açık dükkan bulabiliyoruz.
TADINA DOYUMYOK
Deniz keyfini bitirip duşumuzu aldıktan sonra rotayı daha kuzeye Lagada köyüne çeviriyor akşam yemeği için… Merkezde yemektense Lagada’da akşam yemeğinin hem keyifli hem de daha hesaplı. Lagada yemyeşil bir koyda kurulmuş şirin bir Sakız köyü. Minicik evler, pansiyonlar, restoranlar ve körfeze bağlanan azmağı ile gerçekten huzur verici. Haaa; çok büyük beklentileriniz de olmasın hepsi de bu… Dimitris’in yerinde yemek elbette Greek salata ile başlıyor. Zeytinyağlı yaprak sarmalar serçe parmağımın üçte biri büyüklüğünde ve sıcacık. Bir, iki de bizimkilere benzeyen meze var. Deniz ürünlerine gelince; mönümüzde mangalda pişmiş kalamar ve ahtapot, kabuklarıyla sanırım kızgın yağda pişmiş karides, barbunya, deniz çipurası var… Hepsi güzeldi ama bir lakerda yedik, tadına doyamadık onun için bir gün sonra yeniden aynı mekana geldik… Yemekten sonra artık uyku vakti…
SİESTA SAATİNE DİKKAT!
Likörü, Uzo’su, tatlıları, reçeli, sabunu, yağı, mumu, vücut kremi şeklinde giden binlerce sakız (mastika) ürünü dışında, feta peyniri de meşhur Sakız Adası’nın… Tuzsuz hellim gibi. Kızartılarak yeniyor. Fakat unutmayın, çalışma saatleri “kutsal” siesta saatine göre ayarlı. Öğlen 3’ten sonra lokanta ve kafeler hariç açık dükkan kalmıyor. Ne kadar hizmet kalitesi beklediğimiz gibi değilse de özellikle İzmir ve yakınlarında oturanların gitmesinde yarar olan bir yer Sakız Adası… Üstelik önceden belgelerinizi toparlayıp uygun fiyatla kapıda vize alınabilecek bir yer… Bir gece 2 gün süren gezi elbette güzeldi ancak daha çok keşfedilecek yerleri olduğunu düşündüğüm Sakız’a akşam saatlerinde veda ederken, bir kez daha ne zaman gelirim onun hesaplarını yapıyordum…
Erkut ŞAHİN
dsyasam says:
Bayıldım gerçekten çok güzel yerler sizin anlatımınızda çok güzel en kısa zamanda gitmek istiyorum