İzmir’in Yakınındaki Tarih ve Doğa Gezisi
İzmir’in yakınında tarih, kültür, doğa ve gastromi gezisi mi yapmak istiyorsunuz; Haydi o zaman…
ÖDEMİŞ – TORBALI – TİRE
Gezmek, yeni yerler görmek keyifli saatlerin ötesinde bir alışkanlıkmış, yeni anladım. Hafta sonu arkadaşlarımızla yaptığımız kültür turları o kadar ilgi görmeye başladı ki, yakında “günübirlik tur” düzenleme kararı bile alabiliriz.
Şaka bir yana, yeni yerler görmek, bildiğimiz daha önce gittiğimiz yerlerde yeni keşiflerde bulunmak, güzellikleri, dostlarımızla paylaşmak gerçek bir tutku halini aldı. Bu kez rotamızı İzmirlilerin yakından bildiği üç güzel ilçeye ayırdık. Sabah erken saatlerde başladığımız yolculuğumuzda Torbalı, Tire ve Ödemiş Birgi’de keyifli saatler yaşayıp, ışıl ışıl Bayındır akşamıyla noktaladık.
ANILAR CANLANDI
Torbalı, denildiğinde akla adı dünyaca ünlü fabrikalar ve tarım gelir şüphesiz. Torbalı denildiğinde benim aklıma ise sadece Suyunbaşı geliyor. Suyunbaşı; Torbalı’nın bereketli sularının toprakla buluştuğu, ufak bir şelaleyle çınar ağaçlarının arasında gelin gibi süzüldüğü, özel bir güzellik aslında. İlk gittiğimde hayran olduğum, çınar ağaçlarının gölgesinde uzun süre suyun şelaleden nazlı nazlı akışını seyrettiğim, dereyle birleştiği noktada hayallere daldığım bir doğa harikası. Yıllar sonra yine Suyunbaşı’nda doğayla buluştum, suyun ılık nefesini hissettim, çınar yapraklarının sesini dinledim, bulutların arasındaki güneşin ışıltısı gözlerimin içine kadar girdi. Torbalı Belediyesi’nin rekreasyon çalışmalarıyla halkla bütünleşen Suyunbaşı, artık kabuğunun dışına çıkmış aslında, herkesin yararlanacağı muhteşem bir piknik alanı haline gelmiş, hem de ücretsiz. Ama ben yine de ilk gördüğüm Suyunbaşı’nı zihnimin derinliklerinde saklamaya karar verdim… Sade, doğal ve romantik Suyunbaşı’nı.
Bu arada gitmek isteyenler için not: Suyunbaşı, Torbalı Ayrancılar’da İzmir yönünden gelirken solda anayola 3 dakika mesafede yer alıyor.
YEŞİLİN HER TONU
Tire, 7000 senelik maziye sahip tarihin, huzurun yeşilin lezzetin şehri. İzmir’in güneydoğusunda merkeze 80 kilometre uzaklıkla bir şirin ilçemiz, Tire. Herkesin dilinde “Yeşil Tire” diye anılmasının elbette çok önemli sebepleri var. Gözünüzün gördüğü her yer alabildiğine yeşil ve yeşil tonları.
Uzun süredir Tire’ye gitmemiştim, çok değişmiş, planlı yapılaşma, modern binalar ve yeşil alanlarla ilçe merkezi modern bir kenti anımsatmakla birlikte tarihi binaların restore edilip, günümüze kazandırılması ile tarih gözlerimizin önünde yeniden canlanıyor.
Tire’de rotamız Kaplan Dağı… Zeytin ağaçlarıyla başlıyoruz dağın zirvesine çıkmaya, ardından çam, çınar ve kestane ağaçları çevreliyor etrafımızı. Asırlık çınarların eşliğinde yolun gittiği yere kadar çıkıyoruz, Kaplan Dağı’na. Birçok restoran ve piknik alanı açılmış Kaplan Dağı’nda. Biz yörenin en eski mekanına Kaplan Restoran’a gidiyoruz. Ahşap binanın ağaçlar içindeki görüntüsü masallardaki mekanları anımsatıyor. Kurutulmuş biberler, kapaklar sarkıyor tavandan. Tire’nin otları meşhur.
Tire’ye özgü otlardan, salatalardan başlıyoruz. Ardından nefis kabak çiçeği dolması, taze sarımsak yemeği, şevket-i bostan, arapsaçı, kabak tatlısı, lor tatlısı, ceviz karamel, tahinli balı muz derken, karnımızı tıka basa dolduruyoruz.
Önemli not: Nefis yiyeceklerin hepsinden tatmak isteyenlere özel tadımlık az porsiyon servis yapılıyor. Biz öyle yaptık, söylemedi demeyin.
YÜRÜYÜŞ ZAMANI
Yemeğin ardından dağda yürüyüşe çıkıyoruz, temiz havayı ciğerlerimizin içine çekip, yerlerdeki yaprak hışırtılarının eşliğinde yürüyoruz. Kuzu kulağı, böğürtlen topluyor, elimize batan kestane dikenlerine aldırmıyoruz. Ara ara kaynak sularının şırıltısı ile karşılaşıyor, sincapların palamut toplayışlarını izliyoruz. Bizim gibi yürüyüş yapanlarla selamlaşıp, bol bol fotoğraf çekiyoruz. Kaplan Dağı’ndan ayrılmak hiç içimizden gelmiyor ama Ödemiş Birgi’ye gideceğiz daha, restorasyonla yeniden canlanan evleri görmeye.
TİRE PAZARINI KAÇIRMAYIN
Tire salı günleri kurulan pazarı ile ünlüdür, bu pazar Türkiye’nin en büyük açık pazarlarından biri olma özelliği taşımakta. Pazarda özellikle taze Ege otlarını, Tireli kadınlarımızın iğne oyasından yemeniye, dantele kadar yaptıkları el sanatlarının güzel örneklerini bulabilirsiniz. Bu pazarda yerel sebzelerden, yerel meyvelere; kıyafetten, elektronik eşyalara, birçok ürünü bulmak mümkün.
LEZZETİN ADI
Ayrıca Tire’nin “şiş köfte” adlı köftesi de (Tire Köfte olarak da anılır) çok meşhurdur. Bunun yanında keşkek Tire’nin en ünlü yemeklerindendir. Tire çeşitli ot yemeklerinin yapıldığı bir ilçe. Buna örnek olarak karışık iç karması, karışık ot kavurması, sarmaşık kavurması verilebilir. Kabak çiçeği dolması da Tire’de çok sık yapılan yemeklerdendir. Ayrıca heybeli çorba da Tire’ye has yemeklerden. Hamur işlerine örnek olarak da lalengi (gıylangı) verilebilir. Lalengi yöresel olarak pisi pisi ve patlıcan balığı olarak da anılmakta. Mustafa çorbası yöreye ait tatlardan. Ayrıca tatlı olarak ‘Karadutlu Lor tatlısı’ yöreye özgü.
TARİH KOKUYOR
Tire- Ödemiş arası sadece 37 kilometre. Yol boyunca sürülerini otlatan çobanlar, tarlada çalışan köylü kadınlarıyla karşılaşıyoruz, Keyifli ve kısa bir yolculuğun ardından Ödemiş’e varıyoruz. Ödemiş, İzmir’in en güzel ve kimliğini korumayı başarmış ilçelerinden biri. Ödemiş’le ilgili notlarımızı bir sonraki gezimizde paylaşmak üzere kenara bırakıp, 9 kilometre mesafedeki Birgi’ye gidiyoruz. Birgi, son restorasyon çalışmalarının ardından özgün ve buram buram tarih kokan bir belde haline gelmiş. Keyifle Birgi’ye özgü evlerin bulunduğu sokaklarda yürüyoruz. Birgi’de görülmesi gereken en önemli eser Çakırağa Konağı.
BU KONAKTA YAŞANIR
Ege Bölgesi’ne özgü mimari üslubu günümüze kadar korunmuş ender konaklardan birisi, Çakırağa Konağı. Konağın inşaatının 1761 yılında Şerif Aliağa tarafından başlatıldığı bilinmekte. Ancak konağın zengin, renkli ve süslemeli stili, tezyinatının 19. yüzyılın ilk yarısında yapılmış olduğunu göstermekte. Üç katlı, dış sofalı, çift köşk odalı olan konağın zemin kat duvarları taş örgü, orta ve üst kat duvarları ise ahşap çatkı içine dolgu tekniği ile inşa edilmiş.
Zemin kattan yukarıya tırabzanlı ahşap merdiven ile çıkılmakta. Orta kat salonundan yine ahşap, iç merdiven ile yazın kullanılan yüksek tavanlı, üst kata çıkılıyor. Üst katın tavan ve duvarları, zengin bitki ve meyve motifleri, şehir panoramaları ile süslü. İzmir ve İstanbul’un 19. Yüzyıl görüntülerinin yer aldığı duvar resimleri görülmeye değer. Tüm resimler ve süslemeler hiç bozulmadan günümüze kadar ulaşmış.
KÖY KAHVESİ
Köşkün bazı odalarında eski dönemin eşyaları ve giysileri sergileniyor. Çakırağa Konağı’nın ardından Birgi Meydanı’na gidiyoruz. Köy kahvesi, yerli yabancı turistlerle ve dağcılarla dolu. Meydanda yer alan tezgahlarda Birgili kadınlar el işleri satıyor. Nar, mandalina, ayva ve Ödemiş patatesinin yanı sıra yöreye özgü otları da buradan alma imkanınız var. Bir de pekmez ve bal. Hepsi doğal, hepsi çok lezzetli.
Birgi’ye ismini veren Birgivi Mehmet Efendi’nin mezarı en çok ziyaretçi çeken mekanlardan biri. 16. yüzyılda yaşamış en büyük din alimlerinden biri olan Birgi Mehmet Efendi’nin türbesine her yıl 150- 200 bin kişinin ziyaret ettiğini öğreniyoruz. Bu önemli din adamı için dua edip, çevresinde yer alan satış yerlerini geziyoruz. Mezarlığı ziyaret edenler, buradan alışveriş de yapıyor. Tezatlık var bu işte. Mezarlığa girerken bilet kesilmesi de garibimize gidiyor aslında.
Akşam saatleri…Alaca karanlık çökmek üzere. Aslında gezmek istediğimiz birçok yer var. Yemeğimizi Ödemiş merkezinde ünlü Ödemiş köftecilerinin birinde yiyoruz. Köfte, salata ve nefis ayran. Ödemiş’in özel ekmeğinden ve peksimetinden de alıp yola koyuluyoruz. Bayındır üzerinden İzmir’e dönüyoruz.
Bir başka gezide mutlaka Bayındır’da olmak istiyorum. Her çiçek serası. Bayındır Merkezi’nde ise ışıl ışıl bir dünya var. Direklerin üzerindeki ışıklar bile renkli çiçek şeklinde.
Yorgunluk çöktü, Sude arabanın arkasında uyuyor, ben ise Rodrigo’nun Gitar Konçertosu eşliğinde İzmir’e dönmenin keyfini yaşıyorum.
Berna Şahin GÜNAYDIN